E-mail adresiniz:
 Şifreniz: Beni Hatırla
Süleyman Toprak Süleyman Toprak
Süleyman Toprak
Üye / Kimlik onaylı üye
Profil anasayfa Kimdir? Şiirleri Sesli şiirleri Yazıları Ne dediler? Blogları Fotoğrafları Edebiyatdefteri.com anasayfa »
 
 
 
Kitaplara yaptığı yorumlar

Süleyman Toprak kitaplara yaptığı düşünceleri



Kitap: Körlük
27.3.2018 08:29:13
~ 0 puan
İnsanların,şehirlerin ve yaşanılan ülkenin isimlerinin bilinmediği ve insanların karanlık yüzlerinin anlatıldığı roman :Körlük.

Körlük 1922 Portekiz doğumlu Jose Saramago tarafından kaleme alınmış.Roman,adı bilinmeyen bir kentte kırmızı ışıkta bekleyen adamın, aracının direksiyonu başında ’’Kör oldum’’ cümlesiyle başlar .Bulaşıcı bir körlüktür bu,konuştukça,temas edildikçe bulaşan, çoğalan bir körlük.İnsanlar zifiri bir karanlığa değil beyaz bir karanlığa gömülürler.Adı belli olmayan yedi karakterin kör olmasıyla ilerler roman. Sonra şehir,sonra ülkedeki tüm insanlar körleşir.Bir korku,kargaşa,pislik,açlık ve zorbalık hüküm sürmektedir artık kentte ,tüm ülkede.

Cahit Zarifoğlunun stad şiirindeki;
‘’Hıncahınç bir stadda
Duvarlar merdiverler kapı oyukları
Demir rampalar
Ve beton çölü toprak.
Dünyanın döne devrile geldiği noktada
Hıncahınç bir statta
Bitiverdi eşya
Ve dünya dostluğu
Geldikleri olmayan insan kalabalığı şimdi
Ortadaydı
O babanın elinden tutup getirdiği on yaşlarındaki çocuk
Çağırdığını işitti ve gitti
Ve bütün buluğa ermemişler çağrıldılar
Onların gidişinden müthiş bir kaygı doğdu
Kalanlar için
Kurt dalan hayvan kalabalığı gibi kabardı insan kalabalığı
Ve ileri gidemediler yoktu
Geri gidemediler yoktu
Çoğu alabildiğine koşuyordu yönlere
Ve doğu yoktu ve batı yoktu
Ve güney ve kuzey yoktu
Belki varırız diyorlardı oysa
’nereden’ ’nereye’de yoktu’’

Dizeleri ve oluşan kaotik durum bir film şeridi gibi romana yansır adeta.Sonra körlük tüm şehre ve ülkeye yayılır. Ülke yönetimi sıkı tedbirler alır ,bütün körler karantinaya alınır .Ancak şaşırtıcı bir olay vardır .Aralarında kocaman kentte gözleri gören tek bir kadın vardır. Ve bu kadın karanlık yüzlü yığınlar içerisinde insanlığın aydınlık yüzüdür. Saramago’nun gözlem gücüyle adı belli olmayan bu kadın ; doğruluğu, dürüstlüğü, insanların karanlık yüzlerini görebileni ifade eder.

Körlük, bir taraftan kaotik ve bunaltıcı sahnelerle işlenen bir roman olmasına rağmen aynı zamanda bir beyaz körlük felaketi yaşayan toplumun nasıl çöktüğünün,nasıl bencilleştiğinin ve insanların değişik maskeler takarak nasıl göründüklerinin 360 sayfalık hikayesi.

Gördüğü halde görmeyen körlerin işlendiği romanda;
‘’Saramago bu romanda neyi anlatıyor.?
Neden hiçbir karakterin, insanların ,şehirlerin ve ülkenin adı yoktur?
Adı olmayan bir karakter neyi ifade eder ?
Beyaz körlük nedir ?
Bakmak, görmek için yeterli midir?
Görme yeteneğimizi gözlerimize mi yoksa gözlerimizin ileti aktardığı düşüncelerimizin insan ve durumları doğru bir okumasına mı borçluyuz?
Fiziksel olarak gören gözlerimizin bazı görüntüleri ve insanlara ait özellikleri kendisine göre yorumlaması ve yok sayması da bir çeşit körlük olabilir mi?
Kendi bakış açısını diğer insanlarda görmeye zorlayan zorbacı bir bakış açısı yalnızca beyaz körlükle tanımlanabilir mi ? ‘’

Sorularının açık uçlu düşüncelere aktarımını kuyumcu zerafetiyle işlenmiş Saramago. Toplumun yığın psikolojisini ve değişen şartlara göre ,bencilliklerinin karanlık yüzlere ve saldırgan yapılara nasıl dönüşebileceğini derin tahlil ve usta bir anlatıyla oldukça başarılı bir şekilde işlediği görülmekte.

Teknik anlamda ; nokta ve virgül dışında noktalama işaretlerinin kullanılmadığı , okuyucunun noktalama işaretlerine boğulmadığı. şiirsel bir üslupla yazılan ve hiçbir karakterinin adının belirtilmediği bu romanda okuyucunun beyninde dönüp dolaşan yukardaki sorular çerçevesinde beyaz körlük ve insanların karanlık yüzleri üç farklı grupta toplandığı görülmektedir.

1-Nobel Edebiyat ödüllü Portekiz’li yazar Jose Saramago’nun “Bakabiliyorsan gör. Görebiliyorsan, gözle.” sloganıyla romanın hemen başına yerleştirdiği ve yetersizliğinde oluşan beyaz körlük. Beyaz körlük yani kendi gibi görme, farksız,renksiz,şekilsiz, sıfatsız görme, her insanı veya nesneyi diğeriyle eşdeğer görme körlüğü.Şair İsmet Özel’in Bakanlar ve Görenler’indeki bakma ama görememe durumu.

2-Yönetim Körlüğü:Kendi bakış açısını doğru olan bakış açısı olarak dayatan ,akıl veren, baskıcı ve kişisel istendik davranışlara yöneltme çabası güden körlük.

3-Değer ,karakter ve onur körlüğü:Temel dürtülerle harekete geçen açlık, ego, bencillik körlüğü . Romanın son bölümlerine doğru sıklıkla işlenen ve erkeklerin kadınlar üzerindeki daha çok cinsel temel dürtülerine dayalı, zorbacı ,kaba ve onursuz güç gösterilerini içeren körlük.

Psikolojik yaklaşımının yanı sıra daha çok sosyolojik temelli ilerleyen ve bu yönde mesajlar veren romanda ,özellikle 15 yıla kadar olan Türkiye’nin yönetim anlayışının izlerini ,sosyal ve toplumsal çöküşün bireylerin kişisel çıkarlarına hizmet eden/hizmet ettirme kaygısı güden düşünce sistematiğinden kaynaklandığı,tüm olumsuzluklar içerisinde yalnızca bir bireyin (romanda doktorun karısı olarak geçiyor) kocaman bir toplumu bile yönlendirebileceğini görmek , Saramago’nun başarılı anlatısıyla mükemmel bir şekilde ifade diliyor.
Kitapla ilgili son cümlem Saramago’nun cümlesi olacak:
‘’Ne düşündüğümü merak ediyorsanız,bu kitapla anlatmak istediğim hepimizin körleşmeye başladığı değildi.Bence körleşmiyoruz,hepimiz körüz,körüz ama bakıyoruz.Bakabilen ama görmeyen kör insanlar..’’

Süleyman TOPRAK

Kitap: Paranoya
8.4.2015 11:24:15
~ 10 puan
BİR GÖLGE YOLCULUĞU VE GÖRKEMLİ ŞEHİR KULPA



"Onunla zaman başka akıyordu. Son günlerde de biraz daha hızlı. Sabahlar oluyor , gün geceyi buluyordu. Tıpkı benim ona baktığımda kendimi bulduğum gibi. Onun da bana baktığında kendini gördüğü gibi. Biz birbirimizi tamamlayan iki ayrı ruhtuk. Bir insan bedeni bir ölümsüzün gölgesinde soluklanıyor, onunla nefesine nefes katıyordu. Petra’yla ben bütün kuralları yıkıyorduk adeta. Dünyanın altını da üstünü de gördük. Ben şanslıydım ,her şeye eriştim, duymayan kulağım duydu. Ruhum onunla gezindi, günü, geceyi. Sonunda bilinmeyene ,görünmeyene erdi. Tanrı’nın topraklarına düşüp yeşerdi, sonra filizlendi, ağaç oldu, meyve verdi. Kalbimin derinliklerine inip en ücra köşeleri gezdi. Asırlık bir ruhun kanatlarında bildi kendini ,orada tanıdı" (Paranoya,sayfa:550)…
Tuba ARIK,1985 Tarsus doğumlu. Yazarın 2012’de yayınlanan Gece Yarısı Öykülerinden sonraki ikinci kitabı Paranoya .
584 sayfadan oluşan Paranoya , Eylül 2014 İstanbul basımlı ve kitabın 2. Baskısı. Paranoya , Sokak Kitapları Yayınevinden çıkma. Son zamanlarda Sokak Kitapları yeni ve başarılı yazarların eserlerinin basımına büyük yüreklilikle imza atmasıyla bilinen bir yayınevi. Kitabın Editörü Şirin İNCE.
Romanın başkarakteri Fegel ,kısa adıyla Feg.kendisine ucube muamelesi yapan ,kendi varlığını yok sayan , ona şiddet uygulayan iki kötü ablaya sahip :Birinin adı Lelis,diğeri Defi. Feg, 9 yaşına geldiğinden beri bir gölgenin onu izlediği, takip ettiği düşüncesinde ve bu düşüncesi insanlar tarafından fark edilince psikolojik destek almaya başlıyor.18 yaşına bastığında öğrenim gördüğü okulunun son sınıfına geçiyor. Sevdiği erkek olan Marlo , -ki oldukça yakışıklıdır , Feg’e her anlamda değer ve destek vermiştir- tam da bu dönemde O’nu bulmuştur. Feg ile güzel ve hızlı bir aşka yelken açmak üzereyken gölge giriyor devreye.Gölge yani Petrarca ,kısaca Petra.
Petra bir gün Feg’i yaşadığı dünyadan ,ailesinden ,çevresinden en önemlisi de Marlo’dan koparıp almaya geliyor ve nihayetinde alıyor. Kitap özetlerinin romanın heyecan ve cazibesini öldürdüğü düşüncesiyle devamını da değerli siz okuyucalara bırakarak romanın da asıl burada başladığını belirtmek istiyorum.
Romanla ilgili genel bir değerlendirme yapıldığında:
1-Kitap her ne kadar yazar tarafından dört beş bölüm halinde ele alınmışsa da roman farklı bir bakış açısıyla sadece iki bölümden oluşuyor. 107. sayfaya kadar birinci bölüm ki bu bölümde Feg’in aile ortamı ,okul çevresi ve kendi somut yaşantısı işleniyor. 107. sayfadan son sayfaya kadar da ikinci bölümü içeriyor.İkinci bölüm somut gerçeklikten sıyrılmış , hayal ve düşünce gücünü zorlayan fantastik bir yapıya bürünmüş mistik yaşantılar,aksiyonlar bütünü.Ve görkemli cennet şehir Kulpa yaşantısı.
2-Kitabın dili oldukça sade, olaylar duru bir çağlayan gibi çok berrak anlatılmış ,tasvirler başarılı bir şekilde işlenmiş.Tuba ARIK,Özellikle doğaüstü olayları anlatmada oldukça mahir ,kurguda zirve yapmış diyebiliriz.
3-Kitabın yazım/basım yönü yani imla ve dil kurallarına uygunluğu ile görselliği on numara.Yazar veya editör tarafından romanın dil süzgecinden başarılı bir şekilde geçirilmiş olması okuyucuyu roman okurken duraksatmıyor, yormuyor.Aynı yayınevinden okuduğum Gözde KABASAKAL’a ait bir önceki roman olan Saplantı’da doğrusu Sokak Kitapları ve editör bunu başaramamış,yazarın emeğine biraz haksızlık yapılmıştı. Paranoya’nın büyük puntolarla yazılmış olması da okuyucuyu yormayan ikinci bir faktör.Tabi Arık’ın o akıcı üslubunu değerlendirme dışı tutarsak.
Romanın 422.sayfasındaki ‘direyemiyordum’ kelimesi ile 474.sayfasındaki ‘düşürdü omuzlarını ,direyemiyordu ,bu acıyı,nasıl direyecekti ?’ cümlesi Paranoya’nın nazar boncuğu.

4-Bir diğer nazar boncuğu ise kitabın 285. sayfasındaki Hohenheim’in Petraya karşı kullandığı ifadelerin, Feg’in dünyasında yazar tarafından ‘çemkirme’ olarak nitelendirilmesinin Feg’e Anadoluda yaşayan ve argo diline uygun bir yaşantıya sahip köylü kızı profili çizdirmesi romandaki mantık uyumunu zedeliyor. Bu boncuk da editörden çok yazarımıza.
5-Romanda özellikle mektupların italik olarak yazılması hikayenin konu bütünlüğüne zarar vermemesi açısından incelikle düşünülmüş, romanı akıcı hale getirmiştir.

6-İçerik olarak romanın birçok zengin kaynakla beslenmesi hem yazarın bilgi birikimini ortaya koyuyor hem de okura işlenmemiş bir mücevher sunuyor. Arık’ın Paranoya’da özellikle felsefeye ve simyaya derinlemesine bir iniş yapması okurda tarif edilemeyecek bir haz bırakıyor. Burada asıl önemli olan; yazarın kadercilik,asetisizm,orphik mistisizm,stoacılık, reenkarnasyon, kinik/kinikler, Deja Vu ve Epikürcülük gibi bir çok anlayışı tek pota altında başarıyla toplayabilmesi , bununla birlikte Sokrates, Epikuros, Aristippos, Paracelsus, Artephius ,Pisagor ve bir çok ve birbirinden farklı değerin romanda ustalıkla realize edilebilmesidir. Arık,kurulan felsefik cümleleri başarılı tasvirlerle süsleyince Kulpa’yı andıran masalımsı bir güzellik yaratıyor.


PARANOYA’DAN İNCİLER


"Benden gittiğin an ben de yığılır kalırım. Çünkü sen benim korkularımın asıl sebebisin, sen varken korkularımdan kurtuluyorum. Katiline hayran bir kurban gibi."
*****

"Hayat bir paranoyaydı ve kurtulmak istiyorsak tek bir yol vardı; zincirleri kırıp o damlaların içinden firar etmek. O damla bedenlerimizdi ve kaçış evimizdeydi. "
*****
"Gözlerin uğruna gerekirse ölürüm Feg, ama sana zarar gelmesine izin vermem."
*****

"Seni bir başkasına bırakmak için beklemedim ve yine söylüyorum, seni bir başkasının alması içinde gerekli hoşgörüye sahip değilim. Bu yüzden Fegel hiç kuşkusuz mezara birlikte gireceğiz."
*****

"Ukala olduğunu daha önce söylediler mi sana? "Başını hayır anlamında salladı. "Bunu söylemeye cesaret edecek bir insan tanımıyorum."İrkildim. Ayna olsa kendime bakabilirdim. Senden başka, diyecekti sanırım. "
*****
"...Güzel ve çirkin zıtlıkların uyumu."Zorlukla yutkundum."Hiç aynı huylu insanların birlikte yaşadığını gördün mü? İyi ve kötüyü birleştirir kader, güzelle çirkini, ahlaklıyla ahlaksızı, kısayla uzunu, şişmanla zayıfı. Ve denge bozulmamış olur."
*****

"Asla Fegel! Sana kimsenin dokunmasına izin vermem, buna tahammül bile edemiyorum anladın mı, bu kim olursa olsun tahammül edemiyorum. Bu kişi ben bile olsam, asla!"
*****
"Aşk denen bu güçlü ve sarsılmaz olguyu sorgulamama neden oldu yaşadıklarım. Aşktan daha kudretli bir şeyin olduğunu ispatladı Petra. "
*****

"Bana seni asla bırakmayacağım demiştin. Buradan asla gidemeyeceksin. İster ağla,ister bağır, ister delir ama asla gitmene izin vermem. Bunu bencillik olarak gör, bunu eziyet olarak gör, nasıl görmek istersen öyle gör bir şey değişmeyecek. Evet böyle demiştin. Şimdi vaz mı geçiyorsun?"
*****


Tuba Arık gerek dili, gerek üslubu gerekse de roman içeriğiyle yeni nesil Türk yazarlarına ,araştırılmış ve derin düşünülmüş bir roman örneği adına çok çok iyi bir örnek.



Kitap: Saplantı
17.3.2015 13:49:47
~ 9 puan
ROMANA DÜŞEN YAKUT : SAPLANTI/GÖZDE KABASAKAL


Kalbimin aynı anda hem hızlı hem de yavaş atmasını sağlayan bir kıza aşıktım . O’na karşı hissettiğim duyguların tam karşılığı buydu işte. Bütün güzellikleri aynı anda yaşamama sebep oluyordu. O’nu her gördüğümde dizlerimin bağı çözülürdü. Sevdiğim tüm şarkılarda onu bulurdum, her filmin başrollerinde biz vardık. Yağmur yağsa Elif ağlardı sanki ben üzülürdüm. Güneş açsa o gülerdi mutlaka. Doğanın ne kadar harikası varsa hepsinde Elif’in parmağı vardı, emindim. Güzelliğinin karşısında secde ile eğilirdim. Tut ki Müslüman değildim de aykırıyım, ben bir tek ona tapardım. Gözlerinin derinliklerinde kayboluyordum. Tek bir gülüşüne kurban olurdum. O’nun yanında nefes almak bile daha farklıydı sanki. O yanımdayken tüm çirkinlikler dünyanın en güzel şaheseriydi. O’nun yaşadığı şehir tüm dünyaya bedeldi. Elif aşktı, hayattı, kahkahaydı. Yüreğimin yarısı değil tamamıydı fakat ne yazık ki imkansızımdı’…

Yazar Gözde Kabasakal, 1988 Edirne Havsa doğumlu. Daha önce değişik portallarda öykü, deneme ve şiirleri yayımlandı. Baştan sona gizem ,aksiyon olan saplantı romanı onun ilk yüz görümlüğü. Saplantı, Sokak Yayınlarından çıkma. 312 sayfa , İstanbul 2014 basımlı.


Küçük yaşta babasını kaybeden, babasını kaybettikten sonra yetimhaneye verilen , oradan da amcası tarafından amcasının köydeki çiftlik evine getirilen Efe, hayatın tüm zorluklarını kısa bir sürede görmüş ve büyük adam olma hayaliyle kendine büyük sözler vermiştir. Hayata dair hevesleri , idealleri vardır. Okul hayatının inişli-çıkışlı günleri ve bu dönemde vermiş olduğu kararlar O’nun hayatındaki tüm beyaz ve siyah renkleri ortaya koymuş, kendi geleceğine domino etkisi yaparak tm hayatını şekillendirmiştir.

Saplantı, öncelikle akıcı bir üslup ve başarılı tasvirlerle selamlıyor okurunu : ‘Ahır, çiftlik evinin arka tarafında ,büyük bahçenin hemen sonundaydı. Bu bahçenin ortasında ahıra giden yol ayrılmıştı ve üzeri çakıl taşlarıyla döşeliydi, yolun iki tarafını ise amcam kocaman ağaçlarla sırlamıştı…Çakıl taşlarının üzerinden geçtim, ahıra varmak üzereydim ki arkamdan gelen bir ses duydum, belki de hissetmiştim emin değildim…’ (Sayfa:14)
‘Yurdu çevreleyen demir kapı ,koyu kırmızı renge boyanmıştı ve gerçekten çok abartılı duruyordu. Bir kez daha kapının önünde üzerlerimiz arandı, öğrencilerin dışındaki herkesin kimlikleri toplandı ve kapı görevlisi misafir olduğumuzu gösteren yaka kartlarını elimize tutuşturdu. Bahçe oldukça küçüktü, karşı tarafta iki kocaman bina yan yana duruyordu. Boyaları dökülmüş adeta bir harabeyi andırıyordu. Bahçenin hemen ortasında küçük bir havuz vardı, içinde hiçbir şeye benzetemediğim bir heykel yıkılmaya yüz tutmuştu, havuzun içindeki bir parmak boyundaki su çok kirliydi ki zaten havuz çöp kutusu muamelesi görüyordu; içi bisküvi paketleri, meşrubat şişeleri ve kağıtlarla doluydu…’ (Sayfa:33)

Sonra bu akıcı üslubun içeriğine, romanın 110-120. sayfalarından itibaren koyu bir gizem, çetrefilli durumlar ve aksiyon odaklı ilişkiler ağı da eklenerek devam ediyor okurun içinde kıyametler koparmaya, okurda soru işaretleri bırakmaya Kabasakal:
-Cansu’yu o kötü duruma kim sokmuştur ?
-Vedat DOĞAN kimdir, Efe O’nu bulacak mıdır ?
-Efe,uğruna kurulmadık hayal bırakmadığı Elif’ine kavuşacak mıdır ?

Roman hakkında değişik kalemlerden çıkma değerlendirme yazılarında daha çok içerik ve üslup yönünden hatalara değiniliyor. Yayın evi veya editör kaynaklı hatalara -ki kitaptaki hataların çoğunluğu bundan kaynaklanıyor diye düşünüyorum- değinilmiyor. Kitaptaki çok da kayda değer olmamakla birlikte belli başlı eksiklikleri iki ana başlık adı altında toplayabiliriz.

a-Yazardan Kaynaklı eksiklikler:


1-Romandaki Efe Karakterine uymayan ,Efe’ye ait davranış biçimleri ve söylemler:
Kitabın on dokuzuncu sayfasında romanın baş kahramanı olan Efe köydeki yaşam koşullarını anlatırken :’İçerisi sayamayacağım kadar saman balyasıyla doluydu ,kışlık erzaklar köşe bucak boş yerlere dizilmişti. Ivır zıvıra çarpmamak için, akrobasi hareketleri yapmak zorunda kalırdım’ diyor. 10-11 yaşlarında olan ,çocukluğu yetimhanede geçen ve en son da çok fazla toplu yerleşim alanının bulunmadığı ,ayrıca o günlerde evlerde televizyonun da bulunmadığını da düşünürsek -ki yazar da bunu romanda doğruluyor- Efe’nin akrobasi kelimesini kullanmasının hem romandaki Efe karakteri ile bağdaştığını hem de o dönem ve şartlara uygun olarak seçilmiş bir kelime olduğunu söyleyemeyiz. Çok mu büyük hatadır, değil. Sonuçta bu tür teknik hataları topluma mal olmuş koca koca yazarların eserlerinde bile görmek mümkün. Elif Şafak’ın AŞK’ında batılı bir hayat tarzını benimseyen ve bu tarzı yaşam biçimi haline getirmiş olan Ella karakterinin mutfağın kirlenmesiyle ilgili olarak bir köylü kadını ağzıyla ‘mutfak batmıştı’ ifadesini kullanması gibi. Nihayetide romanda oluşturulan karakterle ,karakterin kendi iç yapısıyla olan tutarsızlığı birçok hatırı sayılır romanda karşımıza çıkmakta.

2-Romanın akışını bozan ve koyu harflerle yazılmış olan paragraf veya konu sonlarındaki özet niteliğindeki açıklamalar , ara değerlendirmeler ve okurdan görüş isteyen cümleler/sorular:
Bazen bölüm , bazen konu sonlarında gerekli görülmüş olmalı ki yapılmış olan bazı açıklamalar okurun düşünce alanına müdahale görüntüsü vermekte , okurun olayları bazen kendine göre değerlendirme durumunu ortadan kaldırmaktadır.(Sayfalar:47,67,114,115,116, 135,165 ,192, 220, 223,278,309) Yine okurdan destek bekler mahiyette bir cümle olan 30. sayfadaki -öyle değil mi ? kelimesinin yazarın bir başkasının düşüncesine veya oluruna ihtiyacı varmış hissi uyandırması gibi.

b-Editörden Kaynaklı Eksiklikler:

1-Kitabın baş kısmında yazar hakkında kısa bir biyografi veya otobiyografinin bulunmaması okurda yazar da nereden çıktı gibi bir hava oluşturmakta. Düşüncem okurlara yazar hakkında kısa bir bilgi verilmesinin faydalı olacağıdır.

2-Özne yüklem uyumsuzlukları, cümle yapılarında bozukluklar: ’Cansu bir kolundan ben de diğerinden tuttum ve oturduğu yerden kalkması için ona yardım ettik’ (sayfa :84) ve giriş bölümünde altıncı sayfasındaki :‘Siz sadece bu romanı okurken görünüşte muhteşem gibi gözüken planlara ve kendini tanrı yerine koymuş saplantılı bir aşığın hazin sonuna şahit olacaksınız hatta birçoğuna’ cümlelerindeki özne –yüklem uyumsuzlukları ve yapı bozuklukları gibi.

3-Kelimelerin yanlış veya birbiri yerine kullanılması ve ayrı yazılması gereken bağlaçların bitişik yazılması :‘Yıl 1981 olduğunda on yaşımdaydım’( Sayfa:12),’Dolabın iki yanına da kocaman vazolar yerleştirilmiş ve içlerine rengarenk çiçekler koyulmuştu’ (sayfa:162). Yine romanın 52,53,92,95,113,116,162 sayfalardaki ayrı yazılması gereken –de, - da bağlaçlarının bitişik yazılması sanırım editörün dalgınlığı ve yorgunluğundan kaynaklı.

4-Efe’nin çocukluk arkadaşı olan ve bir zamanlar bir çocuk grubuyla kavga etmesi sonrasında kendisine yardım ettiği Sedat’ın ismi 294. sayfada Serhat olarak geçiyor. Yine bu durum basım veya editör kaynaklı diye düşünüyorum.


Yukarda belirttiğim ve bir roman kitabı için çok da fazla önem arz etmeyen konular da dahil Saplantı son zamanlarda yazılmış , popülizme boğulmamış veya popülizmin gölgesinde şahlanmadan kendine has rengi ve farklı tarzıyla ve de en önemlisi başarılı kurgusuyla kayda değer bir roman.

Görünürde gizemli olaylarla birlikte saplantılı bir aşkı , içeriğinde Simyacı’da olduğu gibi kaderi kimin şekillendirdiğini işleyen Saplantı’nın dikkat çeken bir diğer özelliği ise olayların birinci tekil kişi tarafından anlatılması ve kronolojik sıralamanın hiçbir şekilde sapma göstermemesi , kurguların bütünsellikten kopmaması. Bu da yazarı diğer yazarlardan ayıran önemli farklılıklardan bir tanesi.

Saplantı, kötü bir usta elinde mücevher , Potifar elinde Züleyha, romana düşen yakut tanesi.Okuruna,1988 doğumlu başarılı bir yazar için haddini fazlasıyla aşmış Havsa’sına sığmayan kocaman bir hikaye…
 « Önceki sayfa   1   2   3   Sonraki sayfa » 
 
Bu sayfada Süleyman Toprak  Süleyman Toprak şairi hakkında, Süleyman Toprak  Süleyman Toprak kimdir, Süleyman Toprak  Süleyman Toprak şiirleri,Süleyman Toprak  Süleyman Toprak hakkında bilgi ve Süleyman Toprak  Süleyman Toprak isimli üyeye ait tüm bilgilere buradan ulaşabilirsiniz.