E-mail adresiniz:
 Şifreniz: Beni Hatırla
bohun bohun
 
Üye / üye
Profil anasayfa Kimdir? Şiirleri Sesli şiirleri Yazıları Ne dediler? Blogları Fotoğrafları Edebiyatdefteri.com anasayfa »
 
 
 
Kitaplara yaptığı yorumlar

bohun kitaplara yaptığı düşünceleri



Kitap: Hayvan Çiftliği
15.7.2014 01:21:19
~ 10 puan
Yıllar önce "çizgi film"ini izlemiştim, sonra da kiatbı okudum. Çizgi film'den çok büyük keyif almıştım, ama neyi/nereyi eleştirdiğini anlayamamıştım. Kitap'tan keyif almadım ama neyi ve kimleri elşetirdiğini anladım.
Şimdi iki karakteri gözümün önüne getirebiliyorum: Beyaz büyük domuz "KARTOPU" ve dolap beygiri. Bu nedenle, "vikipedi"den karakter yardımı alacağım:

Koca Reis (domuz): Hayvanlara mutluluk ve barış dolu bir dünya vaat eder, insanların çiftlikten kovulmasını ister. Karl Marx veya Vladimir Lenin'e benzer.
Snowball (domuz): Hayvanlara okumayı öğretir, bir değirmen yapılması taraftarıdır. Lev Troçki'yi temsil eder. Napolyon değirmene önce karşı çıkar, Snowball'u çiftlikten kovduktan sonra ise değirmenin yapımını ister. Başa gelen her kötü olaydan Snowball'u sorumlu tutar.
Napolyon (domuz): Köpekleri eğitir ve bir polis gücü haline getirir, Snowball'u çiftlikten kovar, insanlarınkinden daha baskıcı bir yönetim kurar. Josef Stalin'i temsil eder. Kitapta Hayvanizm olarak anılan Marksizm ve Leninizm'den kesin olarak dönüş yapar.
Bay Jones (insan): Çiftliğin eski sahibi. Son Rus çarı II. Nikolay'ı temsil eder.
Bay Frederick (insan): Düzenli bakılan komşu çiftliğin sahibi. Adolf Hitler'e benzemektedir.
Bay Pilkington (insan): Winston Churchill'e benzemektedir. Kitabın sonunda Napolyon'un Bay Pilkington ile anlaştığını görüyoruz. Bu da bize onun Theodore Roosevelt olduğunu gösteriyor.
Moses: (kuzgun)
http://tr.wikipedia.org/wiki/Hayvan_%C3%87iftli%C4%9Fi

Sonuç olarak: Rusya'daki BolJEWik iktidarın eleştirsidir.

BolJEWik iktidarda kim kimdir (Jew=Yahudi)

RUSYA’DA BOLJEWİK İKTİDAR
“ Rusya’daki komünist iktidarın içindeki Yahudi rolü çok kritiktir. Ekim Devrimi’nden 1 ay kadar önce, Lenin St. Petersbourg’da (Petrograd) gizli bir toplantı yaptı. Burada devrimci şiddetin süreç içinde nasıl uygulanacağı konuşuldu. Bu toplantıya katılanların 4’ü Rus, biri Gürcü, biri Leh, 6’sı ise Yahudiydi.
Politik Büro (Politbüro) 7 kişiden oluşturuldu. Biri Rus (Bubnov), 6’sı ise Yahudiydi (Lenin, Stalin, Trotsky, Sokolnikov, Zinoviev, Kamenev).
Petersbourg Sovyeti’nin -ki başkanı Trotsky’dir- Askerî Devrim Komitesi’nin 18 mensubu vardı. Bu komitenin, 8 mensubu Rus, biri Ukraynalı, biri Leh, biri Çerkes, 7’si ise Yahudiydi.
Bolşevik MK’si 5 kişilik Devrim Askerî Merkezi oluşturdu. Mensublardan biri Rus (Bubnov), biri Leh, üçü Yahudiydi (Stalin, Sverdlov, Uritsky).
Bolşevik Devrim’de, bütün lider figürler Yahudi’ydiler. Tchitcherin iyi bir yardımcıydı, Litvinoff ve Lunacharsky’nin rolleri de önemliydi mutlaka ama Trotsky’nin, Zinoviev’in, Krassin’in veya Radek’in güçleriyle kıyaslanmaları mümkün değildi. Yine karşı-devrime karşı mücâdele rolünü üstlenen ÇEKA’nın yönetimi de Yahudilerin elindeydi.
1907 yılı itibârıyla Bolşevik Parti’nin % 10’u, Menşevik Parti’nin % 20’si Yahudilerden oluşuyordu. Moskova Olağanüstü Komisyonu (ÇEKA veya VİÇEKA) toplam 36 âzadan oluşuyordu. 1’i Alman, 1’i Leh, 1’i Ermeni, 2’si Rus, 8’i Leton ve 23’ü Yahudiydi. Halk Komiserleri Konseyi (Sovyet Yönetimi) ise iki Ermeni, 3 Rus ve 17 Yahudiden oluşuyordu.
Bolşevik devletin en önemli 556 şahsiyetinden 17’si Rus, ikisi Ukraynalı, 11’i Ermeni, 35’i Leton, 15’i Alman, biri Macar, 10’u Gürcü, üçü Leh, üçü Finli, biri Çek geri kalan 457’si ise Yahudidir.
Bolşevik Parti MK’nin 12 mensubundan 10’u Yahudidir: Lenin, Trotsky, Apfelbaum (Zinoviev), Lurie (Larine), Uritsky, Volodarsky, Rosenfeld (Kamenev), Smidovich, Sverdlov (Yankel) ve Nakhamkes (Steklov). İkisi ise Rus’tur: Krylenko ve Lunacharsky.
Alman araştırmacı Herman Fehst’e göre, 1918 yılı itibârıyla Bolşevik Parti MK’nin 15 mensubu vardır ve bunlardan 6’sı Yahudi’dir. Fehst bu bilgiyi yayınlanmış Sovyet kayıdlarına dayandırmaktadır. Bu 6 Yahudi; Uritsky, Trotsky (Troçki), Kamenev, Zinoviev, Sverdlov ve Sokolnikov’dur. ABD’li Robert Wilton ise 1918 yılı itibârıyla Bolşevik Parti MK’nin 12 mensubu olduğunu ve bunlardan 9’unun Yahudi olduğunu belirtiyor.
ABD’li Robert Wilton ise 1918 yılı itibârıyla Bolşevik Parti MK’nin 12 mensubu olduğunu ve bunlardan 9’unun Yahudi olduğunu belirtiyor (R. Wilton, The Last Days of the Romanovs-IHR, 1993, s. 185)
Aynı tarihlerde ABD’nin Rusya büyükelçisinin de bir Yahudi olması ilginçtir: David R. Francis.
Yeni rejim, dünyada anti-Yahudi duyguları en ağır cezalandıran rejim oldu. Uzun süre Sovyetler’de kalan ve bir Amerikan Yahudisi olan yazar Frank Golder 1925 yılında şunları söylüyordu:
"Sovyet devriminin önderlerinin büyük bir çoğunluğu Yahudi olduğu için kısa süre içinde Sovyet ordusunda, Rus halkı ve entellektüeller arasında ciddi bir anti-semitizm (Yahudi karşıtlığı) başgösterdi"
Durumu, İsrailli tarihçi Louis Rapaport şöyle izah ediyor:
"Bolşevik Devrim’den hemen sonra birçok Yahudi, yönetimdeki üst seviye rollerinden dolayı zafer sarhoşluğu içindeydiler. Lenin’in ilk Politbüro’su Yahudilerin hâkimiyeti altındaydı".
Lenin’in yoldaşları, devrimin bütün yansımalarında önemli roller üstlendiler, bunlar arasında en kirli işler de vardı.
Yahudi tarihçi Salo Baron, sayısız Yahudinin Sovyet gizli polisi ÇEKA’nın içinde bulunduğunu ve bunların birçok yasadışı infaz ve tasfiye operasyonuna katıldığını belirtiyor.
Bir diğer Yahudi tarihçi, Leonard Shapiro şöyle diyor:
"Ukrayna’da gizli polisin % 80’i Yahudilerden oluşuyordu"
Ünlü Rus matematikçi İgor Shafarevich (Yahudi kökenlidir), Yahudi icracıların ve infazcıların ‘Rusofobi’sinden bahsediyor:
Onlar, Çar 2. Nikola’yı tasfiye ederken bunu bir âyin hâline getirmişlerdi. Bu âyin, yüzyıllarca süren Rus tarihinin sonunu sembolize ediyordu. İngiltere kralı I. Charles (1649) veya Fransa kralı 16. Louis’nin infazı (1793) buna benzetilebilir. Bu, aynı zamanda kompleksli bir etnik azınlığın sancılı bir eylemi olarak da kabul edilebilir."
Bu âyini en üst seviyede bizzat Lenin yönetmiştir. Çarın infazını gerçekleştiren Yakov Yurovsky’dir. Yerel Sovyet’in başkanı Beloborodov (Vaisbart)dur, Ekaterinburg’daki genel idârenin başındaki isim ise Shaya Goloshchekin’dir. Planlayıcı Sverdlov’dur. Sverdlov’u Almanya’dan Rusya’ya getiren Yahudiler, Goloshchekin, Syromolotov, Safarov (Seferov), Voikov ve Yurovsky’dir. Ekibin tamamı Yahudidir.
Rus Yahudisi yazar Sonya Margolina, Yahudilerin Bolşevik rejimi aşırı derecede destekleme rollerini, “Yahudiler’in tarihî bir günahı” olarak niteliyor. Yahudi komutanların, özellikle Goulag konsantrasyon kamplarında üst seviye rollerini ve Yahudi komünistlerin Rus kiliselerinin sistematik imhâsında üstlendikleri vazifeyi vurgular. Daha da ileri giderek şöyle der:
"Bütün dünya Yahudileri Sovyet iktidarını desteklediler ve her eleştiri ve muhalefet karşısında sessizliklerini korudular. Böylelikle, Bolşevizm’e karşı gelişen her hareket aynı zamanda bir Yahudi karşıtlığını da beraberinde getirdi".
Eğer “Geçmiş” bir tâyin edici olarak kabul edilirse, birçok Rus, Margolina’nın dile getirdiği biçimde bir intikam duygusunun içindedir. Her hâl ve kârda, nasıl ki, ABD’deki Siyahlar’ın ve Yerliler’in Beyazlar tarafından kırıma uğratılması lânetleniyorsa, Yahudiler’in Rus halkına karşı ‘Sosyalizm’ maskesi altında yürüttüğü kıyım da lânetlenmiştir. ancak, daha da çarpıcı olan dünyanın bir ikinci Yahudi kıyımına (bu kez Ruslar tarafından) gebe olmasıdır.
Diğer Rus sosyalist partilerinin kompozisyonu da farklı değildi.
Menşevikler (Sosyal Demokratlar): MK’nin 12 mensubundan 11’i Yahudi.
Halkın Komünistleri: MK 7 kişi. 6 Yahudi, 1 Rus.
Sosyal Devrimciler (Sağ Kanat): MK 15 kişi. 13’ü Yahudi, 2’si Rus.
Sosyal Devrimciler (Sol Kanat): MK 12 kişi. 10 Yahudi, 2 Rus.
Moskova Anarşistler Komitesi: MK 5 kişi. 4 Yahudi, 1 Rus.
Polonya Komünist Partisi: MK 12 kişi. Hepsi Yahudi.
Toplam 63 kişiden 56’sı Yahudi.
Artık isimlerle konuşalım:
Sovyet Hükümeti eşdeyişle Halk Komiserleri Konseyi’nin (Sovnarkom) mensubları:
Başkan-V.İ. Lenin-Yahudi.
Dışişleri-G.V. Chicherin-Rus.
Milliyetler-Iosif Dzhugashvili İgnatashvili Stalin-Yahudi.
Tarım-Protian-Ermeni.
Ekonomi-Lurie (Larine)-Yahudi.
Gıda-A.G. Schlikhter-Yahudi.
Ordu / Askerlik-Leon Davidovich Bronstein Trotsky-Yahudi.
Devlet Denetimi- K. I. Lander-Yahudi.
Devlet Arazileri-A. Kaufmann-Yahudi.
Çalışma-V. Schmidt-Yahudi.
Sosyal Durum-E. Lilina (Knigissen)-Yahudi.
Eğitim-A. Lunacharsky-Rus.
İçişleri-Apfelbaum Radomylsky (Zinoviev)-Yahudi.
Sağlık-Anvelt-Yahudi.
Maliye-I. E. Gukovs ve Sokolnikov-Yahudi.
Basın-Voldarsky (Goldstein)-Yahudi.
Seçimler-M. S. Uritsky-Yahudi.
Adâlet-I. Z. Shteinberg-Yahudi.
Mülteciler-Fenigstein-Yahudi.
Mülteciler-Savitch (yardımcı)-Yahudi.
Mülteciler-Zaslowsky (yardımcı)-Yahudi.
MERKEZİ İCRA KOMİTESİ
Y. M. Sverdlov (Solomon)-Başkan-Yahudi.
Avanesov-Bşk. Yrd. / Sekreter-Ermeni.
Bruno-Leton.
Breslau-Leton.
Babtchinsky-Yahudi.
N. I. Bukharin-Yahudi.
Weinberg-Yahudi.
Gailiss-Yahudi.
Ganzberg (Ganzbourg)-Yahudi.
Danichevsky-Yahudi.
Starck-Alman.
Scheinmann-Yahudi.
Erdling-Yahudi.
Landauer-Yahudi.
Linder-Yahudi.
Wolach-Çek.
Dimanshtein-Yahudi.
Encukidze-Gürcü.
Ermann-Yahudi.
A. A. Yoffee-Yahudi.
Karkhline-Yahudi.
Knigissen-Yahudi.
Rosenfeld (Kamenev)-Yahudi.
Apfelbaum (Zinoviev)-Yahudi.
N. Krylenko-Rus.
Krassikov-Yahudi.
Kaprik-Yahudi.
Kaoul-Leton.
Lenin-Yahudi.
Latsis-Yahudi.
Lander-Yahudi.
Lunacharsky-Rus.
Peterson-Leton.
Peters-Leton.
Roudzoutas-Litvan.
Rosine-Yahudi.
Smidovitch-Yahudi.
Stoutcka-Leton.
Nakhamkes (Stteklov)-Yahudi.
Sosnovsky-Yahudi.
Skrytnik-Yahudi.
Trotsky (Troçki)-Yahudi.
Teodorovich-Yahudi.
Terian-Ermeni.
Uritsky-Yahudi.
Telechkine-Rus.
Feldmann-Yahudi.
Fromkin-Yahudi.
Souriupa-Ukraynalı.
Tchavtchevadze-Gürcü.
Scheikmann-Yahudi.
Rosenthal-Yahudi.
Karakhane-Yahudi.
Rose-Yahudi.
Sobelson (Radek)-Yahudi.
Schlichter-Yahudi.
Schikolini-Yahudi.
Chkliansky-Yahudi.
Levine (Pravdine) -Yahudi.
SOVYET GİZLİ POLİSİ (ÇEKA) [sırasıyla GPU, NKVD ve KGB’ye dönüşmüştür]
F. Dzerzhinsky-Başkan-Yahudi.
Y. Peters-Bşk. yrd. Leton.
Chlowsky-Yahudi.
Kheıfıss-Yahudi.
Razmirovich-Yahudi.
Kronberg-Yahudi.
Khaikina-Yahudi.
Karlson-Leton.
Schaumann-Leton.
Leonovich-Yahudi.
Jacob Goldine-Yahudi.
Galperstein-Yahudi.
Knigissen-Yahudi.
Katzis-Leton.
Schillenkuss-Yahudi.
Janson-Leton.
Rivkine-Yahudi.
Nikolai Bukharin (Anarşizm’in babası, Lenin’in akıl hocalarından).
Karl Marks (hem ana hem baba tarafından rabbidir, Marks’ın Yahudi Partikülarizm’i yerine Sosyalist Universalizm’i benimsediğini iddia edenler, onun akıl hocalarından Moses Hess’in ‘Roma ve Yeruşalim’ adlı kitabını mutlaka okusunlar).
Moses Hess (Marks’ın akıl hocalarından).
Solomon Lozowsky (Sovyet dışişleri bakanlarından).
Maxim Wallach (SSCB dışişleri bakanlarından).
Lazar Moisiewich Kaganovich (Stalin’in anti-Hristiyan propagandisti).
Mikhail Kaganowich (SSCB ağır endüstri şefi).
Rosa Kaganowich (Stalin’in eşi, Lazar’ın kızkardeşi).
Paulina Zhemchuzina (SSCB dışişleri bakanlarından Molotov’un karısı, KPMK mensubu).
Olga Bronstein (ÇEKA’nın yöneticilerinden, Trotsky’nin kızkardeşi, Kamenev’in karısı).
Genrikh Yagoda (ÇEKA şefi, Goulag toplama kamplarının teorisyeni).
Matvei Bermann (Goulag kurucularından).
Naftaly Frenkel (Goulag kurucularından, Türkiye’deki Frenkel ailesinin akrabasıdır).
Lev Inzhir (ÇEKA şefi).
Boris Bermann (ÇEKA şefi).
K. V. Pauker (ÇEKA şefi).
İsaac Babel (ÇEKA şefi).
Leiba Lazarowich Feldbin (ÇEKA şefi, İspanya iç savaşı sırasında istihbarat sorumlusu).
Yona Yakir (Kızılordu komutanlarından)
David Slutsky (ÇEKA şefi).
Yakov Yankel Kreiser (Kızılordu komutanlarından).
Shimon Khirvoshein (Kızılordu komutanlarından).
Dimitri Scmidt (Kızılordu komutanlarından).
Miron Chazkelewich Kızılordu komutanlarından).
Arseni Raskin (Kızılordu komutanlarından).
Grigori Shtern (Kızılordu komutanlarından).
Haim Fomin (Brest-Litovsk komutanı).
Sergei Eizenstein (Film yönetmeni).
Solomon Mikhoels (Propaganda komiseri).
Leonid Lukow (Kültür propagandisti).
Yuli Reismann (Kültür propagandisti).
Yevgeni Khaldei (Kültür propagandisti).
Samuel Augursky (Lenin’in başdanışmanı).
Lev Grigorowich Levin (Stalin’in baştabibi).
Itzik Solomonowich Feffer (ÇEKA şefi).
Abraham Sutskever (KPMK mensubu).
Mark Osipowich Reisen (KPMK mensubu).
Lev Leopold Trepper (İstihbarat büro şeflerinden, Hitler döneminde Almanya’da kurulan ‘Kızıl Orkestra’ adlı gizli Yahudi örgütünün kurucusu ve şefi. Hitler’in en yakınındaki isimleri manipüle ediyordu. Alman ordusunun Rusya’ya yürüyüşüne ilişkin istihbarat bilgilerini Stalin’e verdi).
Moshe Pijade (Yugoslav Komünist Halk Ordusu’nun komutanı, Tito’nun sağ kolu, Yugoslav parlamentosunun başkanlarından).
Jacek Rozansky (Polonya gizli polisinin kurucusu).
Julius Hammer (ABD komünist partisinin kurucularından).
Yossel Moshe Slovo / Joe Slovo (Güney Afrika Cumhuriyeti Komünist Partisi’nin eski genel sekreteri, Nelson Mandela’nın Ev Yönetimi Bakanı).
Rosa Luxembourg (Alman Sosyalist Hareketi’nin öncülerinden).
Vladimir Jirinowsky (Rusya Liberal Partisi’nin başkanı, kendisine İsrail tarafından biçilen ırkçı-faşist rolünü başarıyla oynuyor. 1983 yılından beri İsrail vatandaşı).
Boris (Baruch) Eltsine (Rusya eski devlet başkanı).
(Kaynak:http://cihanhakimiyeti.blogcu.com/Siyonculuk/)(http://cihanhakimiyeti.blogcu.com/Siyonculuk/
NOT: Yukarıdaki adlar onomastik analize tabi tutulursa hemen tümünün Tevratik oldukları görülür. Tüm dünyada açık ve gizli (kripto) Yahudilerin adlarında ve/veya soyadlarında J, W, R, Br harfleri çok yaygındır. İbrani asıllı yazarların roman veya hikaye kahramanlarının hemen tümü Tevratik adlardır ve çoğu kahramının nde bu harflerden birini veya birden fazlasını içerir.



Kitap: Yabancı
12.7.2014 23:48:19
~ 10 puan
MEURSAULT, kendi iradesi dışında dayatılan ve bu nedenle de anlamsız bulduğu dünyayı anlamlandırmak için herhangi bir söylemde ya da etkinlikte bulunmaz. O, bu anlamsız dünyaya yeni anlamlar katacağını söyleyen bir reaksiyoner, bir aktivist veya yeni bir peygamber değildir. Aksine, annesinin ölümüne, kendisini gerçekten seven sevgilisine, hata kendi ölümüne bile duyarsız kalabilen bir “vurdumduymaz”, etrafına karşı “kayıtsız” bir kişidir. Ama , aslında, ne” vurdumduymaz” sözcüğü ne de “kayıtsız” kavramları onun iç dünyasını tanımlayabilir; çünkü, vurdumduymazlıkta biraz eblehlik, kayıtsız da ise az çok bir değer verme vardır. Oysa, MEURSAULT rakibini tesadüfen veya kazara ya da şans eseri değil, düşünerek ve silah kullanrak öldürecek kadar aklıyla hareket eden birisidir ve gözünde herşey ama herşey anlamsız/değersizdir.
O’nu en iyi onu yaratan yazar tanımlamıştır: “YABANCI”

Memak23’ün ,“Az bir sayfaya sahip olmasına rağmen kalın ansiklopedilerde bulunamayacak bazı bilgileri taşıyan değerli derin bir eser, ” sözleri benim de sözlerim olsun ama, insanı yaşama bağlayan ancak nedeni bilinmeyen “yaşama sevincidir”; yaşamın kendisi doğrudan bir heyecan ve başlıbaşına bir sevinç kaynağıdır; ümitlerimiz, beklentilerimiz, soyun devamlılığı, yaşam standartları, vb öğeler ikincildirler. Şimdi, dünyadaki tüm insanların herbirinin bir MEURSAULT olduğunu düşünürsek insan toplumlarının kendi içinde ve diğer toplumlarla ilişkileri nasıl olurdu? Örneğin, başkalarının okumlarından ve onların takdir ve tenkit etmelerini duyarak mutlu olmaktan daha çok, kendimizi ifade etmek için, yani kendimiz için yazdığımız ve adına” edebiyat” dediğimiz kültürel bir aktivite olur muydu?
“…Albert Camus’u okuyan hiç kimsenin pişman olmayacağını düşünüyorum.”
katılıyorum


Kitap: Uçurtma Avcısı
8.7.2014 01:03:37
~ 10 puan
İğreti/iğrenç bir kültürün, "oğlan çocuklarına " düşkünlüğün çok ayrıntılı şekilde anlatııldığı bir kitap. Kitabı 2 yıl önce okuduğumda, 'yoz, yabanıl bir kültür bu kadar yaygın olamaz, hele hele 'insanlığı hidayete (kurtuluşa: kötülüklerden arıtma) ülküsüyle yayılan bir dinin ideolog ve uygulayıcıları tarafından yapılması düşünülemez, 'demiştim. Ancak çok yakında, 1-2 hafta önce yerel basında "Afganistanda dans eden çocuklar" başlığıyla utanç verici fotoğraflar yayınlandı. Meğer , gerçekten bu islam ülkesinde oğlancılık çok yaygınmış.
Kanımca, uygarlık sürecinde Grek-Helen-Roma-Germen hattına(yoluna, eksenine) giremeyen toplumlar topklulullar Batı Uygarlığı normnlarını hibir zaman yaklayamayacaklar.

Batı Uygarlığı, Avrupa toplumlarında İ.Ö. 900'lerde Grek (Eski Yunan) mucizesi ile başlayarak 1789 Fransız Devrimi'ne kadar olan süreçte tabandan tavana doğru, yani yönetilen halklardan yönetenlere (drevlet biçimi) spontane (kendi doğal akışı) gelişti. Rus barbarlarına Bizans aracılığıyla, Japonya'ya 1860'larda Avrrupa'ya gönderilen 20 000 öğrenci ve ardılları, Çin'e daha dün denilecek bir tarihte, 1944'te SSCB ile (Mao Devrimi) aşılandı. Türkiye'ye ise 1923 Cumhuriyet Devrimi ile yerleştirlmeye çalışıldı ama 1948'den, yani İsrail'in kurulmasından sonra, askıya alındı, 1967'den sonra; İsrail'in Arap ordularını 6 gün gibi kısa bir sürede dağıtıp kalıcı bir devlet olduğunu kanıtlamasından sonra ise düşman olarak görülmeye başladı. Türkiye Atina (Muassır Medeniyet) yolundan Kudüs'e (Mitolojik merkez) yöneltildi; yaşadığımız yakın tarih, başlangıç noktası 12 Mart 1971, işte bu karanlık yola giriş sürecidir.

Batı Uygarlığı değerleri Avrupa toplumlarında aşağıdan yukarıya doğru zorlayarak demokrasi, laiklik, kadın -erkek eşitliği, yurtaşlık kavramı, bireyin hak ve görevleri, vb pratik yaşama uygulanabildi. Oysa, Rusya, Çin, japonya, Türkiye ve diğer ülkelerde yukarıdan aşağıya (devletten topluma) zorla benimsetilmeye çalışıldı. Zor uygulandığında karşıt zorun ortaya çıkması doğaldır.

Kısacası, kabile toplumlarında erkek çocuk düşkünlüğü çok yaygın oluyor,örneğin mitolojik "Lut" kavimi, vb. Günmüzde ise, Türkiye'de ilk AIDS ölüm vakası Urfa'da bakırcılar çarşısında çıraklık yapan bir oğlan çoğuğu idi.

Ne kadar doğrudur? araştırlması grekir; Dünya'da oğlan çocuk pazarında istanbul 1. imiş. (gazete haberleri)




Kitap: Huzur Sokağı
26.6.2014 12:24:22
~ 1 puan
Huzur Sokağı'nı yazan Huzursuz Kadın
'Şulebaş türban' tasarımından kara çarşafa uzanan sıradışı bir hayat

Hayrünnisa Gül'den Emine Erdoğan'a kadar birçok kadının başlarını bağlama şekline "Şulebaş" deniyor.
Bu başörtüsüne adını veren Şule Yüksel Şenler kimdi? Nasıl ve neden örtündü? Bu türban modelini nasıl buldu? Terzilik öğrendiği Ermeni ustasının etkisi oldu mu? Türbandan sonra neden kara çarşafa büründü? Recep Tayyip Erdoğan ile Emine Hanım birlikteliğinin arabulucusu Şule Yüksel Şenler, neden iki kez evlenip boşandı? Türban konusunda Türkiye'de "çığır açan" bir gazeteci-yazarın işte yaşam hikáyesi.

KIBRISLIYDILAR. Babası Hasan Tahsin ile annesi Mihriban Ümran Hanım, teyze çocuklarıydı. Altı kardeştiler:Özer, Örsel, Şule Yüksel, Gonca Gülsel, Tuncer ve Çiğdem.

Tarih 29 Mayıs 1938. Kayseri. Şule Yüksel dünyaya geldi. Babası, Sümer Fabrikası'nda görevliydi. 6 yıl sonra görevinden ayrıldı. İstanbul'a yerleştiler. Bütün aile; anneanneler, babaanneler tüm akraba kadınları modern kıyafetler içinde, zarif ve şık giyiniyorlardı.

Şule Yüksel, Koca Ragıp Paşa İlkokulu'na giderken ailenin ekonomik düzeni bozuldu. Şenler çiftinin çocuklarına okul aile birlikleri yardım etti. Şule Yüksel, ortaokula kadar okuyabildi. Annesi kalp krizi geçirip yatağa bağlanınca okuldan alındı.

Artık evden çıkmıyor; temizlik yapıyor, yemek pişiriyordu. Arta kalan zamanlarında hep kitap okudu; ne bulursa onu okudu. Öyküler yazmaya başladı. Bunları Safa Önal'ın çıkardığı "Yelpaze" Dergisi'ne gönderdi. İlk yazarlığa burada adım attı.

Sonra Gökhan Evliyaoğlu, Peyami Safa gibi devrin ünlü isimlerinin bulunduğu "Yeni İstanbul" Gazetesi'nin gençlik köşesinde yazmaya başladı.

Bu arada gazetenin ilanlarını hazırlayan Yüksel Bey'den resim dersi aldı. Resim derslerini müzik dersleri takip etti. Ney ve kanun çalmayı öğrendi.

AĞABEY BASKISI
Ağabeyi Özer Şenler, Said-i Nursi'nin yakın çevresi içine girmişti. Ailesinin modern yaşamına; annesi ve kız kardeşlerinin örtünmemesine ve hele hele evde bile olsa kız kardeşlerinin erkek musiki hocalarından ders almasına çok kızıyordu. Bir gün evi terk etti.

Artık ağabeyi Özer'in yeni bir hayatı vardı. Dizinin dibinden ayrılmadığı Said-i Nursi, "Özer" adını da değiştirip "Üzeyir"koymuştu! Ağabey Özer Şenler'i, Said-i Nursi ile tanıştıran kişi ise, "Milliyetçiler Derneği"nden arkadaşı Nevzat Yalçıntaş'tı.

Şule Yüksel o günlerde áşık oldu. Lise öğrencisi mahalleli bir gence tutuldu. Aşk karşılıklıydı. Dört yıl flört ettiler.

18 yaşına bastığı gün iki aile yan yana geldi. Ancak bu söz kesme merasimi tatsızlıkla sonuçlandı. Müstakbel kaynanasının, oğlu ve geliniyle aynı evde yaşamak istemesi bu birlikteliğin sonunu getirdi.

Baba Hasan Tahsin Şenler bu teklifi kabul etmedi. Bu acı sonucu mutfakta öğrenen Şule Yüksel bayılıp kaldı.

Ve yıllar geçse de bu acı dünür olayını hiç unutamadı. Hatta çocuk sahibi olamamasını da bu olaya bağladı...

ERMENİ TERZİ
Annesi, aşkını unutması için Şule Yüksel'i Bakırköy'de bir Ermeni terzinin yanına çırak verdi. Gencecik yaşında her türlü elbiseyi dikebilecek düzeye geldi. Zamanla kalfalığa kadar yükseldi.

Ermeni ustasının Avrupa'dan getirdiği moda dergilerini elinden düşürmedi. Bu dergilerde gördüklerinden etkilenip ileride"Şulebaş Türban" tasarımı ortaya çıkaracağını kuşkusuz tahmin bile edemezdi...

Moda magazin dergilerini elinden hiç düşürmedi ama siyasi olaylara da ilgisiz kalmadı. 1950'li yıllarda başlayan Kıbrıs mitinglerine katıldı. Ata yurdunu unutmamıştı. Mitinglerde kürsüye çıkıp ağlayarak şiirler okudu.

27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra kurulan Adalet Partisi'ne katıldı. AP Bakırköy Gençlik Kolları, Edebiyat ve Kültür Kolu Başkanı oldu.

Faruk Nafiz Çamlıbel'in çıkardığı "Kadın Gazetesi"nde köşe yazmaya başladı. Asıl adı "Yüksel" idi. Ama kadın olduğunun anlaşılması için adının önüne "Şule" ekledi. O artık "Şule Yüksel Şenler" idi. O dönem siyasal görüş olarak aşırı milliyetçi Nihat Atsız'a yakınlaştı. Ama ağabeyi Özer'in (Üzeyir) hastalığı yaşamını değiştirdi.

OJELİ TIRNAKLAR
Ağabeyi sarılıktı. Annesi, kız kardeşleri hastanede başında beklediler günlerce. Ağabeyi kendine gelince onlardan son bir istekte bulundu: "Örtünün!"

Şule Yüksel sinirlendi: "Ağabey, neden bizden yapamayacağımız şeyler istiyorsun?"

Ağabeyi, "O halde Risale-i Nur toplantılarına katılın" dedi. Ağabeyin ölüm döşeğinde morale ihtiyacı vardı. Kabul ettiler. Risale-i Nur toplantılarına aileden ilk olarak Şule Yüksel Şenler gitti.

Bir evde beyaz örtüler içindeki on kadın, karşılarında başı açık, modern kıyafetli ve üstelik kendilerine göre hayli dekolte bir elbise içinde onu görünce çok şaşırdı.

Şule Yüksel eteğini çekiştirip, manikürlü ojeli parmaklarını saklayarak bir köşeye çekilip oturdu. Risaleleri dinlemeye başladı. Hiçbir şey anlamadı. Sıkıldı. Birkaç toplantıdan sonra kadınlardan biri, ojeli tırnaklarını "orangutan maymunlarına" benzetince çok utandı. Kendini "düzeltmeye" önce tırnaklarından başladı, artık oje yoktu.

Sonra kadınlar başını örtmesini istedi. O da, "ayıp olmasın" diye başını yarım örtmeye başladı.

"Ağabeyin çok iyi okuyor, bakalım sen nasıl okuyacaksın" diye eline risaleleri verdiler. Çok güzel okudu; kadınlar hayran kaldı.

Takdir edilmek, kabul görmek çok hoşuna gitti.

O günden sonra namaza başladı.

'KÜRT KARISI DİYECEKLER'
Yıl 1965...

Bir gün aynanın karşısına geçti:

Besmeleyi çekip örtündü. İçinden, "Ne kadar çirkin oldum" dedi. Bu kez saçının ön tarafı görünecek şekilde başörtüsünü bağladı. "Ne kadar iradesizim" diye kızdı.

Aynanın karşısında başörtüsünü tekrar tekrar çeşitli şekillerde bağladı:

"Besleme kızlara benzedim!"

"Hizmetçi kız oldum!"

"Herkes bana gerici, yobaz gözüyle bakacak!"

Ve sonunda...

Bugün moda olan "Şulebaş tipi türban" o gün, o aynanın karşısında ortaya çıktı. "Öyle şık bir tarzda örtünmeliyim ki herkes çok beğensin!"

Beklediği olmadı. En büyük tepki, anneannesi İkbal Hanım'dan geldi. İlk sözü, "Kürt karılarına benzemişsin" oldu!

Ağabeyi dışında tüm ailesi örtünmesine karşı çıktı. Ne olduğunu soranlara "Başı ağrıyor" dediler.

Yolundan dönmedi. Kadınlara başörtüsünü sevdirmek için çok uğraş verdi; farklı şık eşarplar dikti; biyeli, atkılı, tokalı özel başörtüler taktı. Çevresi tepki gösterdikçe o örtüsüne sarındı. Örtüsü bayrağı oldu.

PAPA'NIN GELİŞİNE KARŞI
Örtünmesiyle birlikte çalıştığı yayın organı da değişti. Yeni yayın organıyla birlikte artık davalar süreci de başlayacaktı. 26 Ocak 1967 tarihinde Mehmet Şevket Eygi'nin çıkardığı "Yeni İstiklal" Gazetesi, Pakistan'da üniversiteye, ellerinde kitapları kara çarşaf içinde giden üç genç kızın fotoğrafını basıp, yanına da Şule Yüksel Şenler'in, "Müslüman kadınların örtünmesi şarttır" diyen yazısını koyunca, Türk Kadınlar Birliği dava açtı.

Şule Yüksel Şenler ilk kez mahkemeyle tanıştı. Ama bu son olmayacak; iki kez de cezaevine girecekti. Anadolu'nun her yanında seminerler vermeye başladı. Şule Yüksel gibi İstanbul'da yaşayan modern bir kadının örtünmesi, "itilmişlik duygusu" içindeki çevrelerde memnuniyet yarattı.

Her gün bir yerde panele katıldı. "Başı açık kadınlara laf atılıyor; oysa kapalı kadınlara ana-bacı gözüyle bakılıyor" diyordu.

Laf atan Müslüman erkeği değil de, laf yiyen Müslüman kadını düzeltmeye çalışıyordu!

Said-i Nursi hayranıydı. "Bugün" Gazetesi'nde Necip Fazıl Kısakürek, Said-i Nursi'nin evlenmeyişini ve sakal bırakmayışını eleştirince en sert tepkiyi o gösterdi.

Giderek radikalleşti. 1967 yılında Papa'nın Türkiye'ye gelmesine karşı çıkıp, "Ağlayın ey Müslüman kardeşlerim ağlayın" diye makale yazdı.

Ankara'da İmam Hatiplere ve İlahiyata Kız Yetiştirme Kursu açılmasını sağlayıp, müdür oldu.

Öğrencileri onun gibi "Şulebaş" türban takmaya başladı. Bu kurstan yetişen öğrencilerden biri de ünlü gazeteciAbdurrahman Dilipak'ın eşi Asiye Hanım'dı.

Tayyİp ErdoĞan İle Emİne HanIm'In evlİlİklerİnde arabulucu OLDU

Yaşadığı ilk aşk ve ilk hayal kırıklığının da etkisiyle yıllar sonra "Huzur Sokağı" adlı romanını yazdı. Bestseller oldu. Ünlendi.

Roman, "Birleşen Yollar" adıyla 1970'te sinemaya uyarlandı; yönetmen Yücel Çakmaklı'nın İslami içerikli ilk filmi oldu. Başrolde Türkan Şoray ile İzzet Günay vardı.

Başörtüsü sinemaya girmişti...
32 yaşındaki Yüksel Şule Şenler o yıl evlendi. Eşi, ilahiyat mezunu tiyatrocu Abdullah Kars idi. Şehir şehir dolayıp İslami tiyatro yapıyordu. Yani aynı zamanda dava arkadaşıydılar. Evlenmelerine Risale-i Nur talebelerinden Sait Özdemir vesile olmuştu.

Gelinliğin modelini Şule Yüksel Şenler çizdi. Kadın-erkek ayrı ayrı yapılan düğün, müziksiz ve danssız oldu. Davetiyelere ilk kez ayet ve hadis konmuştu. Konukların tesettüre uygun giyinmesi istenmişti.

Fakat:

Bu İslami düğün mutluluk getirmedi. Eşi, Şule Yüksel'i hep dövdü. Toplantılarda, "Eziyet gören kadının sabrettiği takdirde Allah katında büyük derecelere ulaşacağını" söyleyen Şule Yüksel'in dayanacak gücü kalmadı. Beş yıllık evlilik hüsranla bitti; boşandılar.

KOCA BASKISI
Hayat devam ediyordu. Koca baskısından kurtulmuştu. Tekrar panellere gitmeye; gazetelere, dergilere yazmaya başladı.

"İdealist Hanımlar Derneği"ni kurdu. Manevi başkanı oldu.

Derneğe gelen genç kızlar arasında, Emine Gülbaran (Erdoğan) da vardı. Recep Tayyip Erdoğan ile Emine Hanım'ın evliliklerinde arabulucu olan isim de Şule Yüksel Şenler'di.

Bu arada ikinci evliliğini yaptı. Eşi Kanada'da yaşamış bir maden mühendisiydi. Daha önce evlenmiş ama eşini kaybetmişti. Bir kızı vardı. (Şule Yüksel Şenler, üvey kızının yaşamına saygısından dolayı, eşinin adının yazılmasını istemedi.)

Şule Yüksel Şenler için damat adayının en önemli özelliği, namazında niyazında olmasıydı.

Evlendiler. Bakırköy'de dubleks bir apartman katına yerleştiler. Eşi dolayısıyla yeni çevre edindi. Yeni çevre, Nakşibendi İsmailağa Cemaati'ydi.

Burada tanıştığı kadınlardan; simsiyah çarşaf giyen Dr. Sevim Asımgil, yaşamında ikinci radikal değişime neden oldu.

"İslamiyet'ten soğutuyor", "Mümkün değil çarşaf giymem" diyen Şule Yüksel Şenler bir gün kara çarşafa giriverdi.

Modern başörtüsüyle başlayan süreç, kara çarşafa gelip dayanıvermişti. Tercih kendinindi kuşkusuz. Ama ortada bir reel durum da yok muydu?

Ağabeyinin isteğiyle Nurcu olup türban takan Şule Yüksel Şenler, bu kez eşinin isteğiyle Nakşibendi olup kara çarşafa girivermişti!

KARA ÇARŞAF GİYİYOR
Türban takarak modern hayat sürdüren çevresini şaşırtan Şule Yüksel Şenler, bu kez kara çarşafa girerek türbanlı arkadaşlarını hayretler içinde bıraktı. Türbanlı arkadaşlarından koptu. Eşiyle ve üvey kızıyla Fatih Çarşamba'ya yerleşti. Milli Gazete'deki yazılarına son verdi.

Bir gün Başbakan Erdoğan'ın dünürü, gazetenin başyazarı Sadık Albayrak İsmailağa Cemaati şeyhi Mahmut Hoca'ya gelerek, Şenler'in tekrar Milli Gazete'de yazması için izin istedi.

Şeyh Mahmut Hoca, istiharede olan Şenler'in durumuna göre, belli konularda yazmamak üzere izin verebileceğini söyledi.

İki erkek Şule Yüksel Şenler hakkında karar verirken; o dönemde Şule Yüksel Şenler'in derdi başkaydı.

İkinci kocası da fiziki şiddet uyguluyordu. Her seferinde şeyhine koşuyor ama Mahmut Hoca, "Hele sabret" diyordu. 11 yıl sabretti. Boşandı. Boşanmasıyla birlikte, İsmailağa Cemaati kendisiyle tüm ilişkisini kesti! Yapayalnız kaldı.

AKIL HASTANESİNDE
Annesi Ümran Hanım vefat etmişti. Babasının yanına taşındı. Zaman Gazetesi'nde köşe yazarlığına başladı. Sorunlar yakasını bırakmadı. Babası Hasan Tahsin ağır psikolojik hastaydı; hafızasını kaybetmişti. Bir gün evden çıktı ve geri dönmedi.

Akıl hastası Hasan Tahsin'i vatandaşlar, Bakırköy Akıl Hastanesi'ne götürdü. Hastanede diğer hastalardan dayak yiyenHasan Tahsin vefat etti.

Aynı hastalık Şule Yüksel Şenler'e de bela oldu. Hafızasını kaybetti. Kimseyi bilemedi ve tanıyamadı. Kıblenin nerede olduğunu, namazda hangi duaları hangi sırayla okuyacağını soruyordu hep.

Aynı zamanda uyuyamıyor; sabaha kadar ağlıyordu. Doktorlar sürekli uyuttular. Bu ağır yorucu hayat beynini, vücudunu yıpratmıştı. Kimbilir belki de akraba evliliği sonucuydu çektiği bu ıstıraplar? Tedavisi bugün hálá sürüyor...

Allah şifa ve uzun ömür versin...

SONUÇ
Şule Yüksel Şenler'in yaşamı, aslında toplumsal hayatımızın dönüşümüyle paralellik gösteriyor; yani Türkiye bugünlerde"ağabey" baskısı altında örtünüp örtünmemeyi tartışıyor.

Bundan sonra nelerin yaşanacağını Şule Yüksel Şenler'in yaşam hikáyesi anlatıyor zaten.

Alıntı adresi: http://www.siirtliler-board.net/kitap-kosesi/41976-huzur-sokagi-kitabinin-ozeti/

Kitap: Dönüşüm
23.6.2014 00:44:13
~ 10 puan
"Varoluş"cuların şahı Dostoyevski ise, yardımcısı da Kafka'dır, bence. "Dönüşümü" ve "Dava"yı okudum; Dostoyevski'de olduğu gibi, düşünce fırtınaları yaşadım.

Varoluşçu felsefenin kurucuları olmasa da, en önemli eserleri verenler Dostoyevski, Tolstoy, Kafka İbrani (Yahudi) asıllıdırlar. Eserlerini okuduğumuzda sinir hücrelerimiz allak bullak olur, hatta duyarlı ve ayrıntıya önem veren bir okuyucu "dönüşüm" veya "suç ve ceza"yı bitidiğinde tam bir enkaza dönüşür.
Psikanaliz'in kurucuları da Freud, Adler, Jung ve Reich de İbrani (Yahudi) asıllıdır.

Bunlar ve yüzlerce ünlü bilim adamı, yazar, düşünür, siyasetçi ekonomist, vb . tümü Batı Uygarlığı içinde doğmuş insanlardır. Oysa, Kudüs'te veya Kudüs'e yakın yerlerde -örneğin Anadolu veya Afrika'da doğan Yahudilerde bu türden beyinler değil, daha çok peygamber, evliya, ermiş, şeyh, vb mistik kişilikler ortaya çıkmıştır. NEDEN?

Kitap: Darağacında Üç Fidan "Belgesel Anlatı" Poster Hediyeli
23.6.2014 00:15:02
~ 10 puan
"Darağacında Üç Fidan" ı okumadım, ancak yıllar önce Erdal Öz'ün "Gülünün Solduğu Akşam " adlı kitabını okumuştum. Duygu yüklü, ağlatan bir kitaptı. Herhalde, "Darağacında Üç Fidan" da aynı eksendedir ama yine de ilk fırsatta okuyacağım.

12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 arasındaki sağ-sol, alevi-sünni çatışmalarını, solcu-devrimci-ulusalcı gençlerin katledilmesi, bir plan çerçevesinde ve devletin kontrolünde toplumsal dönüşümleri (imam hatip okullarının , camilerin çoğaltılamsı, şulebaş türbanın dayatılması, tarikatların aktifleştirlmesi, sol sendika başkanlarının katledilmesi ve katillerinin ödüllendirlemesi ve en son günümüzdeki cahil -bayağı-hırsız kripto gürühun egemen yapılmasını günümüzde ortadoğu'nun neden kan gölüne döndürüldüğünü anlayabilmek için Soner Yalçın'ın Efendi 1, Efendi-2 , Bu İslamcılar o Müslümanlara Benzemiyor, Siz Kimi Kandıryorsunuz, Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün Şebeke, Tekeliyet-1, Tekeliyet-2, İsyan-1, İsyan-2, Gizli Tarih, Sırlar, İsimlerin İbranileştirilmesi, Caligula, Türkiye Büyülü Hapishanem, Sol Müdahale ve diğer kitaplarını okumayı öneriyorum.
Denizlerin ve diğer iyi yürekli yiğit insanların yok edilmelerinin asıl amacının günümüzdeki BOP=BİP projesini gerçekleştirmek olduğu adını andığım yazarların kitaplarında çok açık yazılmıştır.
Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin temeline dinamitin konulduğu gün Haziran 1967'dir.
1967 yılında yapılan Arap -İsrail savaşında, İsrail'in 6 gün gibi insanlık trarihinde an sayılacak bir sürede Arap ordularını ezip , topraklarını 20 kat büyüterek artık "geçici korsan bir devlet değil" , kalıcı büyük güçlü bir devlet olduğunu kanıtlamasıyla TC'nin yıkımı başlamıştır. Yani bugün kamu kurumlarının tabelalarındaki TC'nin sökülmesi anlık bir olay değildir, yaklaşık 50 yıllık bir sürecin son aşamasıdır.
Prof. Dr. Yalçın Küçük, " Türkiye'deki İsrail , Filistin'deki İsrail'den çok daha güçlü" diye yazmıştır .
 
Bu sayfada bohun  şairi hakkında, bohun  kimdir, bohun  şiirleri,bohun  hakkında bilgi ve bohun  isimli üyeye ait tüm bilgilere buradan ulaşabilirsiniz.